kimim lan ben

dingildekyazar'ın güncesi

uzun zamandır düşlüyordum, yazdıklarımı yayınlamayı. ama insan düşünmüyor değil, çünkü insan her şeyden önce düşünen bir varlıktır. kimim lan ben? kim oluyorum da yayınlıyorum yazdıklarımı? benim yazdığımdan kime ne? 
çok sayfalar tükettim bir başıma. kilitledim koydum çekmeceme. benim çekmecemden kime ne? sizin çekmecenizi çekmeniz için çekiyorum artık çekmecemi. dingildekyazar'ın güncesi, uzun zamandır dolduruluyor bendeniz dingildekyazar tarafından. dingildekyazar büyüdü dr.dingildekyazar oldu. kendi kendine palazlandı. yazdıklarını beğenmez hale geldi. sağa sola yazı verir konuma ulaştı.

dingildekyazar'ın güncesi, işin arasına sıkışan şiir, dizelere sığdırılmış günlük başlıklarını atmışım 6 şubat 2019 tarihli defterimin en birincil sayfasına. ve tarafımca doldurulmaya mahkum etmişim o defteri. o defter bitip tükenmiş son sayfasına şu not yazılmış, zamandan zaman çalabildiğim zaman görüşmek üzere.


böyle çok defterim var, içinde binbir anılı, fotoğraflar, tiyatro biletleri, ağaç yaprakları, dalyan'ın sazları, lokantaların ıslak mendilleri, otobüs, uçak, bilimum vasıta biletleri ve daha bir çok ıvır zıvır içine saydambantlanmış, biriktiricilik bozukluğunun en klas örneklerinden bir demet var defterlerimin içinde. şimdi biraz hırsızlık yapma zamanı. çalalım bakalım zamandan zamanı. 


peki neler yazıyorum? neyi merak ediyorsam içinde buluyorum kendimi ve kafama koyduğumu gerçek kılmak için çabalıyorum. analog fotoğrafçılığa işte böyle bir dürtüyle atıldım, ankara'da metroda birinin boynunda görmüştüm, hemen edindim bir analog makine, peki nedir enstantane, diyafram ayarı, pozlama vesaire başka başlıklarda yazarız bunları. 35mm'ye çokça sığdırılmış anıları.

araştırmalar yapıyorum. bir tiyatro oyununu baştan sona inceliyorum. nasıl çıktı bu oyun, nasıl yazıldı. kim oynadı. çoktan sofitaya uçmuş ustalara alkış gönderiyoruz yazılarımızda. bir filmi en can alıcı yerinden yorumluyorum. tekrar tekrar okumaya doyamadığım kitapları inceliyorum. şairlerin, oyuncuların, sanatçıların, güzellikler üreten insanların portrelerini çıkarıyorum. 

bazı garip ''tipler'' var. yazmak isteyen için sıradışı bir ''tip'' en aranan ögedir. selülozman naki turan tekinsav bunlardan biri işte. bir selülozmanın hikayesini yazdım koydum çekmeceme, yayın saatini bekliyor. yazıyoruz, yazacağız, yayınlayacağız bekleyin lütfen!

dr.dingildekyazar ki kendileri ben oluyorum. ara sıra saz da çalar, çok türküler çalmak gerek bir türkünün kıymetini bilmek için. türkülerin de hikayeleri var.

ufukta kaybolan otobüse, sararmış yapraklarını döken ağaca, köpürüp köpürüp de üstüme gelen karadeniz'e yazılmış şiirler de var.

tüm bu yazma dürtüsüne beni eriştiren, bir de ustamız var tabi, duvarımızda resmi asılı. komik-i şehir kavuklu. mektup arkadaşım ferhan şensoy. yazdıklarımda çokça ondan var. çünkü çokça onu okuyorum.  

daktiloda, bilgisayarda, ivory kağıtta akan bir dolmakalemle çok da güzel yazarım. bazen günlerce yazarım kafamda, birikir de birikir demlenir. hemen çıkar yazı. 

benim bir esin perim yok. bir ilham kaynağım vesaire, yazmak istiyorum ve yazıyorum hepsi bundan ibaret. 

böyle gelmiş böyle gitmez kitabında aziz nesin şöyle yazmış;

Esin perisi denilince gözümün önüne altı balık, üstü kız olan denizkızı gibi bir havakızı geliyor;
...
Esin perim yok ama, benim de esin cinim, esin cadım, esin devanam var. Benimkilerin yarısı kuş, yarısı kız değil, olsa olsa onda biri insan da geri yanı canavar. Omzuma tünememiş, sırtıma binmiş, ben altta iki büklüm, kan ter içinde, yorgun bitik... Hem benim esin cinim, esin cadım bitane değil, sürü sürü... İkisi inse, üçü biniyor sırtıma.
...
Benim sırtıma binmiş, üstüme çullanmış olan esin cadıları, esin cinleri, esin canavar-ları durmadan buyuruyor, zorluyor, azarlıyor:
– Yaz! Hadi yazsana! Durma yaz! Ne duruyorsun? Uyumaya hakkın var mı senin... Uyan! Oturma öyle... Kalk çabuk... Hasta da olamazsın... Şişşşt, kalk bakalım... Yaz!
Benim esin cinlerim, cadılarım, canavar-larım: Kira isteyenlerim, para isteyenlerim, alacaklılarım, bitürlü bitip tükenmeyen gereksinimler...
Yazmam da ne yaparım?
Bu yeryüzünde, bir sanatçıyı altı delinmiş bir ayakkabı kadar esinleyebilen, çalışmaya zorlayan başka hiçbişey olamaz.Ben yazar olarak birlikte yaşayıp birlikte öldüklerimin kişiliklerini ortaya koyacağım. Ve bunu yapmakla da yaptıklarının, yapıp ettiklerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağım. Romancı, öykücü ve oyun yazarı olarak, bir yazarın işi budur: İnsanı vermek.
İnsanı vermek, her yanıyla insanın kişiliğini vermek demektir.
Dileyenler, yazacaklar çıkarsa beni de böyle yazmalarını isterim.
Böyle isterim derken, benim yaşamımda olumsuzluklar, kötü yanlar yoktur diye meydan okuyor değilim. Vardır. Onlar da yazılsın.


aziz nesin'in mükemmel kitabı ''böyle gelmiş böyle gitmez'' bir özyaşam öyküsü. başlı başına başka bir başlıkta yazacağım apayrı bir konu. neyse ki onun gibi alacaklılarım yok, yazmaya çabalıyorum işte kendi kafama göre.


merhabalardan bir demet diyerek atılıyorum yayınlamaya. blog serüvenine merhaba...
















Yorumlar

Popüler Yayınlar